Kişilik ve Kişilik Bozuklukları

Klinik Psikolog Dilek Kuş

Kişilik, kabaca bir canlının belli uyaranlara verdiği, belirli bir ölçüde tutarlı davranışsal ve duygusal tepkilerin ve tutumların toplamı olarak tanımlanabilir. Bizi çevreleyen iç ve dış uyaranları nasıl ele alacağımızı ve bunlara nasıl cevap vereceğimizi belirleyen bir yapıdır. Bununla bağlantılı olarak, psikososyal çevremiz içinde nasıl var olduğumuz ve zorlayıcı yaşam olaylarıyla baş etme gücümüz de kişiliğimizden etkilenir.  Kişilik özelliklerimiz uyum sağlayıcı olduğu müddetçe çevreye uyumumuz ve zorluklarla baş etme kapasitemiz yüksek olur. Fakat kişilik biyolojik, çevresel (kültür, yaşam olayları, kişiler arası ilişkiler vb) ve psikolojik etmenlerin etkileşimiyle şekillenirken, bu etkileşimin sonucunda uyum bozucu, kişinin değerleriyle uyumlu bir yaşam sürmesini engelleyen özellikler de kazanabilir. Bu özellikler çok yaygın ve baskın olduğunda kişilik bozukluklarından söz edilebilir.

DSM (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı) 10 kişilik bozukluğu tanımlar. Bunlar şizoid, şizotipal, paranoid, narsisistik, sınırdurum (borderline), histriyonik, antisosyal, kaçıngan, bağımlı ve obsesif-kompulsif kişilik bozuklukları olarak adlandırılır. Ayırıcı tanıları farklı olsa da kişinin hayatında yarattığı olumsuz etkilerin arkasındaki mekanizma benzerdir. Bunların ilki; kişinin baş etmesi gereken durumlarda sorunun çözülmesi için etkili olmayan stratejiler kullanmayı beraberinde getirmesidir. İkinci olarak kişi, etkili olmayan stratejiler kullandığı gibi, bu stratejileri çeşitlendiremez ve işe yaramasa da dar bir davranış ya da tutum repertuarı takip eder. Bunu biraz “Elinde çekiç olan her şeyi çivi gibi görür.” sözüne benzetmek mümkündür. Problemin şiddeti azaldıkça esneklik artar, her şeyin çivi olmadığını görmek kolaylaşır ve bir kağıdı kesmek için çekiç yerine makas kullanabilirken, problem düzeyi arttıkça esneklik azalır ve kişinin durumlara verdiği duygusal, davranışsal ya da düşünsel tepkiler daha katı ve çeşitlilikten yoksun olur. Bu katılık ve esneklikten yoksunluk, kişilik bozukluklarının değişime dirençli oluşunu ve problemin tekrarlanmaya eğilimli olmasını pekiştirir. Bunun sonucunda, uyumsuz kişilik özellikleri ne kadar baskın ve kişiliğin tamamına yayılmışsa yaşam karşısında baş etme gücü azalır, hayatının farklı işlevsellik alanlarında (bazen özbakım, bazen sosyal ilişkiler, bazen de mesleki ya da akademik yaşam) aksamalar olma ihtimali artar.

Theodore Millon, kişilik bozukluklarının hastalık olarak adlandırılmasını doğru bulmaz ve “bozukluk” ifadesinin dikkatli kullanılmasını önerir. Bunun yerine, kişinin psikolojik sağlamlığını olumsuz etkilediği için zayıf bir bağışıklık sistemi benzetmesi yapar. Nitekim, kişilik bozukluklarının değişmesinin mümkün olmadığı yönündeki yaygın kanı bu tür rahatsızlıkların etiketlenmesine yol açar. Gerçekten kişilik ve kişilik yapısı değişime dirençli olsa da insanın davranışlarının daha uyumlu hale gelmesi ve etkili baş etme yöntemleri kazanması mümkündür. Değişimin gerçekleşmesi için kritik olan iki unsur olan motivasyon ve istikrar, uygun bir terapi planı ve iyi bir iş birliğiyle birlikte kişilik bozukluğu sebebiyle hayatını anlamlı ve doyum içinde geçirmekte zorlanan bir kişi için etkili bir değişim sürecinin başlangıcı olabilir.