Doç. Dr. Aylin Demirli Yıldız
Çocukluğunuz zor geçtiyse, yalnız değilsiniz. Birçoğumuz aile kargaşası, istikrarsız yaşam koşulları, ebeveyn arasında şiddet, ihanet, terk edilme, duygusal veya fiziksel istismar veya ihmal içeren çocukluklar yaşadık. Bu tür travmatik deneyimler genellikle istikrarsızlık, öngörülemezlik veya tutarsızlığın çocuğun bir veya daha fazla temel ihtiyacının karşılanmamasına yol açtığı bir içsel modelin gelişimine sebep olur. Bu model de büyüdükten sonra bile kişinin kendini ve başkalarını nasıl algıladığını belirler.
Bir çocuğun kendini nasıl gördüğü ve dünyasıyla nasıl ilişki kurduğu, biyolojinin ve çevrenin ürünüdür, buna zihinsel şemaları da dahildir. Çocuklukta oluşan şemalar, çocuğun en temel ihtiyaçlarını ne kadar tutarlı karşıladığıyla el ele yürür. Sağlıklı bir yetiştirme temelinde bir şema oluşturulduğunda, bunlar tipik olarak sağlıklı ve uyumlu yetişkin şemalarına genellenir ve bu şemalar daha sonra sağlıklı romantik ilişkilere doğru ilerler.
Öte yandan, çocuklukta sağlıksız koşullara bağlı olaraksağlıksız bir şema oluşursa, bir olaya hem duygusal hem de davranışsal olarak nasıl tepki verildiğini bozabilir. Bu nedenle, travmatik deneyimler genellikle bir çocuğun duygusal gelişiminde, yetişkin olduklarında bile karşılanmayan “boşluklar” bırakır.
Örneğin, sınırsızca istediğini yapmasına izin verilen bir çocuk, ilişki kurallarının kendileri için geçerli olmadığına inandıkları bir yetki havası geliştirerek büyüyebilir. Benzer şekilde, duygusal olarak ihmalkar ebeveynler veya bakım sağlamayan, rehberlik etmeyen veya çocuğa görüldüğünü ve duyulduğunu hissettirmeyen ebeveyn tutumları ile yetiştirilen bir çocuk, başkalarına güvenilmemesi ve asla onların sevgisini veya kabulünü sağlayamayacağına dair bir şema geliştirebilir.
Bu şemalar, erken kalıpların bir kişinin yetişkin ilişkilerinde tekrar oynadığı bilinçdışı bir seviyede işler. Bu nedenle, aslında işlevsiz ve kendi kendini sınırlayan şemalar, kişi mevcut sağlıksız şemalarıyla “tanıdık” veya “rahat” olarak yankılanan toksik ilişkileri seçtiği için “doğru gelebilir”.
Aşağıdakiler, bir kişinin yetişkin yaşamında duygusal ve ilişkisel sorunlara neden olabilecek, karşılanmamış en temel üç çocukluk gereksinimidir.
- Güvenlik
Güvenlik ihtiyaçları arasında güven, güvenlik, öngörülebilirlik, güvenilirlik, tutarlılık, bakım ve rehberlik yer alır. Bir çocuk, çevresinde kendini güvende hissedemez veya ebrven(ler)insürekli ve güvenilir bir şekilde yanlarında olacağına güvenemezse, bu yaralar tipik olarak bağlanma travması ve duygusal yakınlık ve savunmasızlık korkularıyla rezonansa girebilecek yetişkin ilişki sorunları yaratır. En dikkate değer olanı, bir çocuğun bir ebeveyn veya birincil bakım vereni tarafından duygusal veya fiziksel terk edilme veya ihanete uğramasıdır.
Çocuklukta güvenlik gereksinimleri eksik olduğunda, bu, bir kişiyi romantik ilişkilerinde güvenliği “kovalayan” bir yetişkinliğe ayarlayabilir. Bu dinamik genellikle, karşılanmayan ihtiyaçları olan bir kişinin, önemli diğerlerine onları “düzeltmek” veya “kurtarmak” için dışarıya odaklandığı veya kendini güvende hissetme eksikliğini kontrol ederek fazlasıyla telafi edebileceği “kurtarıcı/mağdur” dinamiğinde görülür. Bazen de ilişkilerinde bir “düzeltici” rolü üstlenirler.
- Özerklik
Özerklik, özümüzde kim olduğumuzu bilme ve kendi duygularımız, inançlarımız ve ilgi alanlarımız doğrultusunda hareket etme yeteneğimiz olarak tanımlanır. Kendini sevme ve kendine güvenme gelişimimiz, bir özerklik duygusuna sahip olmanın temelidir.
Bir çocuğun bağımsızlık ve özerklik için temel ihtiyaçları karşılanmadığında, bu, çocukken görünmeyen, duyulmayan veya kontrol edilen gelişimsel “boşluklar” yaratabilir. Bir çocuğa nasıl özerk olunacağı öğretilmezse, aynı zamanda bir öz kimlik duygusunu nasıl oluşturacağı veya yargılarına nasıl güveneceği öğretilmez. Bu dinamiğin bir sonucu olarak çocuklukta gelişmiş olabilecek zihinsel şemalar, kendi başlarının çaresine bakmaktan aciz olduklarına veya “doğru” cevap için başkalarına başvurmaları gerektiğine dair inançları içerebilir.
Bir kişinin yetişkin ilişkilerinde, özerklik eksikliği, onları bir benlik duygusu kazanmanın bir yolu olarak başkalarını “aynalamaya” yatkın hale getirebilir veya bir yol olarak sürekli bir dış doğrulamaya (“insanları memnun etme”) ihtiyaç duyabilir. Dahası başkalarının “onayı” ile kendi davranışlarını ölçme eğiliminde olurlar. Bu ihtiyaç eksiklikleri nedeniyle, kişi “yapışkan” görünebilir ve kendini savunamaz, kendi seçimlerini yapamayabilir veya cevapları bildiği için sürekli partnerine dönebilir.
- Sevgi
İhmalkar, bencil, tacizci, eleştirel veya istikrarsız olan ebeveynler veya birincil bakım verenler ,yok sayılma, “yeterince iyi” olmama veya bir başkasına “bağlanmanın” bir yolu olarak patolojik romantik ilişkiler modeli oluşturma şemalarını aşılayabilirler. Üstelik karşılanmamış bir sevgi ihtiyacını karşılama girişimi partner açısından boğucu olabilir. Sonunda bunalan ve uzaklaşan partner “ben sevilmeye layık değilim.” Şemasını yeniden üretmiş olur.
Çocuklukta sevgi eksikliği olduğunda, bu genellikle bir çocuğu sevginin ne olduğunu anlamamaya yatkın hale getirir. Bunun yerine, sevgi duygusu hissetmeden yetiştirilen çocuklar, cinselliği yakınlık, karşılıklı bağımlılığı aşk veya tacizi bağlantı olarak karıştıran yetişkinler haline gelebilir. Çocuklukta sevgi eksikliği, bir yetişkini majör depresyon, madde bağımlılığı, düşük öz-değer veya aşka karşı kompulsif davranışlar gibi zihinsel sağlık sorunları için artan bir risk altına sokabilir.