Klinik Psikolog Dilek Kuş
İletişim, en yalın tanımıyla iki canlının belirli bir mesajı dil, jest ve mimikler, davranışlar gibi araçları kullanarak iletme yoluyla anlaşmasını ifade eder. Hemen her eylem, hatta eylemsizlik bile bir mesaj ilettiği için iletişim, kurmaması imkansız ve her yerde varlık gösteren bir kavram. Kendimizi ifade etmek; buna bağlı olarak isteklerimizi, ihtiyaçlarımızı, niyetimizi, beklentilerimizi ifade etmenin önemli parçalarından birisi olduğu için; sosyal yaşantımızda önemli bir yeri olan, ilişkilerimize hem bozucu hem iyileştirici bir etkide bulunabilen bir yönü de vardır.
İletişimin söz konusu olması için bir mesaj, mesajı gönderen bir gönderici ve mesajı alan bir alıcı gerekir. Ama mesaj, iletilirken hem gönderenin zihninin filtresinden, hem alıcının zihninin filtresinden geçer ve bazen bağlamdan da etkilenir. Alıcı, ifade edilen mesajdan ne anladığına dair geribildirim verirse gönderen doğru anlaşılıp anlaşılmadığını görebilir ve ortaya çıkan yanlış anlamaları düzeltebilir. Bu döngüyle beraber iletişim devam eder.
İletişim, mesajın sağlıklı iletilmesine yardımcı olacak bazı becerilere sahip olduğumuzda daha etkili ilerler. Bu beceriler arasında empati, aktif dinleme, problem çözme, geribildirim alma ve verme, duygusal destek ve net mesaj gönderme becerileri mevcut. Karşımızdaki insanın duygularını anlamlandırabildiğimiz (empati), anladığımız şey ile söylenen şeyin aynı olup olmadığını netleştirdiğimiz (geribildirim), duygusal olarak güvenli bir ortam yarattığımız, sorun çözme becerilerimizi kullanmaya istekli olduğumuz zaman verilmek istenen mesajın duygusal yükünü karşılamak ve bu mesajı vermek kolaylaşır. Ancak iletişimi kolaylaştıran parçaları tahrip eden ya da kullanılmalarını zorlaştıran parçalar da vardır ki, bunları iletişim hataları olarak adlandırabiliriz. Bu hataların sık rastlanan bazıları şu şekilde sıralanabilir:
Önemli konuları uygun olmayan koşullarda konuşma: Hassas konular, taraflardan biri ya da diğerinin dikkatini dağıtabilecek koşullarda, örneğin araba kullanırken veya mutfakta yemek yapmakla meşgulken konuşulması konuşulan konuyu etkin bir şekilde dinlemeyi engeller. Göz kontağı kurulamadığı için geribildirim alıp vermeyi de engeller. Önemli konuları konuşmadan önce iki tarafın da dikkatinin dağılmayacağı, dikkatin tamamen konuda tutulacağı, göz teması kurulabilecek bir ortam yaratılması ve bu ortam gerçekleşene kadar konunun ele alınmasının bekletilmesi gerekir.
“Sen” dili: Kurduğumuz cümleler “Çok özensizsin”, “Hiç memnun olmuyorsun”, “Çöpleri çıkarmanı istemiştim ama çıkarmamışsın” gibi, karşı tarafın tavrıyla ilgili memnuniyetsizliklerine vurgu yaptığu zaman “sen” dilini kullanmış oluruz. Böyle olduğunda söylediklerimizin suçlayıcı algılanması ve karşı tarafı savunmaya geçmesi çok olası olduğu gibi, aslında olaydan nasıl etkilendiğimiz ve nasıl bir beklenti içinde olduğumuzu ifade etme olanağı azalır. Olay ya da durumun karşı tarafla ilgili boyutuna vurgu yaparak başlamak yerine; olay ya da durumun bizde yarattığı etkiyi ya da hisleri, neyi almaya ihtiyaç duyduğumuzu ve nasıl bir beklentimiz olduğunu paylaşmak daha yapıcı bir ortam yaratacaktır. Örneğin, “Hiç memnun olmuyorsun” yerine “Senin için yaptığım bir jesti beğenmediğinde seni mutlu edemediğimi düşünüp üzülüyorum” şeklinde ifade ettiğimiz bir cümle asıl rahatsızlık duyduğumuz konuyu anlatmaya daha iyi hizmet edecektir. Bu cümleyi bir beklentiyi ifade ederek devam ettirmek de mümkündür: “Senn için bir şey yaptığımda beğenmediğin yanları kadar hoşuna giden yanlarını da söylemeni isterdim”.
Olumlu ifadeye olumsuz mesajlar karıştırmak: “Eskiden ne kadar düşüncesiz olduğunu düşündükçe şimdi bu kadar incelikli biri olmana şaşırıyorum” cümlesi gibi cümleler her ne kadar takdir içeriyor ya da iyi niyet taşıyor gibi görünseler de suçlama ve olumlu özellikten çok olumsuz özelliğe vurgu mesajı iletebilirler. Bu, ilişkide hınç veya gücenmeye sebep olabilir. Ayrıca, ifade edenin anlatmak istediği beklentiye veya duyguya ilişkin net bir mesaj içermez. Olumlu mesajlar iletilirken cümlenin başlarken de biterken de olumlu olmasına ve odağı değiştirecek, sitem ya da suçlama anlamları taşımaması için olumsuz ifadelerle karıştırılmamasına dikkat etmek gerekir.
Zihin okuma: Karşımızdaki insanın doğrudan ifade etmediği bir düşünceye sahip olduğunu varsaymaktır. “Seçtiğim filmi beğenmediğin için surat asıyorsun” cümlesi buna bir örnektir. Karşımızdaki insanın nasıl düşündüğünü teyit etmeden belli bir düşünceye sahip olduğunu varsaymak, aslında olan duruma dair bakış açımızın gerçeklikten uzaklaşmasına, çarpıtılmasına ve verdiğimiz tepkilerle gerçek durum arasında uyumsuzluğa yol açabilir. Zihin okumaya başvurmak gibi, zihninin okunmasını beklemek de benzer bir sonuca yol açar. Zihin okumanın, net ve açık mesajlar ile değiştirilmesi gerekir. Bu, hem karşı tarafa net ve açık mesajlar göndermeyi, hem karşı tarafın mesajlarının taşıdığı anlamı geribildirim ile teyit etmeyi içerir.
Monolog, söz kesme, dinlememe: Monolog, karşı tarafın konuşmasına izin vermeyecek uzunlukta, durmaksızın konuşma olarak tanımlanabilir. Monolog, söz kesme veya dinlememe; karşı tarafın kendisini ifade edebilmesinin önünü keser ve iletişimin “tek yönlü” şekilde, geribildirim alınmayan veya iletişimin muhatabının geri çekilmesine yol açan bir ortam yaratır. Bu parçaların değiştirilerek çift yönlü bir iletişime geçilmesi gerekir. Aktif dinleme becerilerini öğrenmek, konuşulan süreyi belirli bir zamanla sınırlayıp süre dolduktan sonra karşı tarafın konuşmasını beklemek gibi yöntemler denenebilir.
Ses yükseltme ve öfke: Öfke ve ses yükseltme korku gibi, duygusal olarak güvenli ya da destekleniyor gibi hissettirmeyen duygular yaratabilir. Aynı zamanda kişinin açık ve net mesajlar iletmesi yerine daha savunmacı ve kendini korumaya odaklandığı, bu haliyle de iletişimi sekteye uğratan sonuçlar yaratabilir. Öfke fark edildiğinde tartışmaya devam etmek yerine sonlandırmak ya da ara vermek gerekir. Sakinleşmek için ara vermek, ortamdan uzaklaşmak, tartışmayı sakinleştikten sonra devam etmek gibi yollar izlenebilir.